22 Mart 2017 Çarşamba

Çoğuldizge Kuramı Bağlamında Türkiye'de Çeviri Çocuk Edebiyatı

Özet
    Ülkemizde çocuk edebiyatı kavramının ortaya çıkışı, Tanzimat devrinde yapılmaya başlanan çeviri çalışmaları ile olmuştur. Bu dönemde gerek yetişkinler gerekse çocuklar için birçok eser Türkçe ’ye kazandırılmıştır. Dolayısıyla Tanzimat devrinde ve çocuk edebiyatının gelişimini sürdürdüğü cumhuriyet döneminde çeviri edebiyat, çocuk edebiyatı için kaynak olmuştur. Çoğul-dizge kuramına göre her türlü yazınsal metin bir dizge oluşturur. Çeviri edebiyat da genel edebiyat dizgesi içinde yer alan bir dizgedir. Çoğul-dizge kuramı çeviride kaynak metne bağlı kalma zorunluluğuna son vererek yeni görüşler ortaya koymuştur. Çoğul-dizge kuramının çeviri çalışmalarına getirdiği bu farklı bakış açısı ile Türkiye’de çeviri çocuk edebiyatı incelenmeye çalışılacaktır.

3 Mayıs 2015 Pazar

Karşılaştırmalı Edebiyat: Tarihçe, Ekoller ve İlişkili Disiplinler

Genel Tarihçe
Alman komparatistlerden Horst Rüdiger, karşılaştırmalı edebiyat bilimini edebiyatın bütünlüğüne dayandırır: “Diller, edebiyatı edebiyatlara ayırır; edebi türler edebiyatları edebiyatta birleştirir.” der. (Aytaç, 2003, s.8).
    Medeniyetler, başka kültür ve medeniyetlerle karşılaşarak, bunlardan yararlanarak gelişmektedir. Kültürlerarası etkileşimin ön plana çıktığı bu durum edebiyatın gelişmesine, ilerlemesine de katkı sağlamıştır. Özellikle farklı kültür ve edebiyat eserlerini bir çalışma potasında birleştirmeyi amaçlayan karşılaştırmalı edebiyat temelde, yerli edebiyat ile farklı dil ve kültürlerin edebi yapıtları arasındaki paralelliği, benzer ve farklı yönleri saptayarak; bu benzerlik ve farkların çıkış noktalarını, kültüre etkilerini yansıtmaya çalışmaktadır.

Biyografi, Otobiyografi, Anı, Nehir Söyleşiler

1.Biyografi
          1.1. Tanımı
Köken olarak, yaşam ve yazmak anlamlarına gelen, Yunanca “bios” ve “graphein” kelimelerinden türemiş olan biyografi, en basit hali ile yaşam öyküsü olarak tanımlanabilir. Ancak daha geniş bir tanımı yapılmaya çalışıldığında, her araştırmacı ve yazarın kendine göre biyografide olmasını istediği özellikler tanım olarak nitelendirilmektedir. Bu nedenle biyografinin herkes tarafından kabul görmüş bir tanımı yoktur. Otto Fest biyografiyi, edebiyat ve tarih bilimi öğelerinin kaynaşmasıyla ortaya çıkan yaşam öyküsü olarak tanımlamıştır. (bkz Zengin, 1994). Bu tanımda da görüleceği gibi biyografi hem tarih hem de edebiyat bilimi alanında çalışma sahası oluşturan bir tür olarak algılanmaktadır. İngiliz yazar John Dryden ise biyografiyi, belirli kişilerin yaşamlarının tarihi olarak tanımlamıştır.(bkz Karaca, 2014). Birçok araştırmacı ve yazar tarafından öne sürülmüş tanımlardan yola çıkarak diyebiliriz ki biyografi, bir kişinin hayatına dair kişisel anılardan ya da yazılı belgelerden edinilmiş bilgilerin derlenerek, yorumlanarak ele alınan kişinin hayatının tanıtılmasıdır.

Kendine Ait Bir Oda (Virginia Woolf) ve Kadın Edebiyatı

Yüzyıllar boyunca toplumda ikinci planda kalmış kadının, erkekler ile aynı haklara ve aynı toplumsal statüye sahip olması amacından hareketle ortaya çıkan feminist yaklaşımın ilk söylemleri Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıkmıştır. Ancak teorik boyutta kalan bu söylemler tek başına yeterli olmamıştır. Simone de Beauvoir’ın toplum tarafından “öteki” olarak algılanan kadın üzerindeki görüşü, feminist hareketin hayata geçirilmesi için atılan ilk adım olmuştur. Beauvoir’a göre toplumda kadın, erkeğin normlarına göre değerlendirilmekte ve erkekle olan ilişkisi bağlamında tanımlanmaktadır. Kadının “öteki”liğine yapılan bu vurgu hareketin devinimini hızlandırarak radikal bir görüşün temellerini atmıştır. (Yamaner 2005). Bu aşamadan sonra kadının kapatıldığı özel alandan kamusal alana geçişinin sağlanması için çalışmalar başlatılmıştır.