Genel Tarihçe
Alman komparatistlerden Horst Rüdiger, karşılaştırmalı edebiyat bilimini edebiyatın bütünlüğüne dayandırır: “Diller, edebiyatı edebiyatlara ayırır; edebi türler edebiyatları edebiyatta birleştirir.” der. (Aytaç, 2003, s.8).
Medeniyetler, başka kültür ve medeniyetlerle karşılaşarak, bunlardan yararlanarak gelişmektedir. Kültürlerarası etkileşimin ön plana çıktığı bu durum edebiyatın gelişmesine, ilerlemesine de katkı sağlamıştır. Özellikle farklı kültür ve edebiyat eserlerini bir çalışma potasında birleştirmeyi amaçlayan karşılaştırmalı edebiyat temelde, yerli edebiyat ile farklı dil ve kültürlerin edebi yapıtları arasındaki paralelliği, benzer ve farklı yönleri saptayarak; bu benzerlik ve farkların çıkış noktalarını, kültüre etkilerini yansıtmaya çalışmaktadır.
Önceleri iki farklı edebiyat ve kültürün karşılaştırılması alanında etkinlik gösteren karşılaştırmalı edebiyat, zaman içinde disiplinler arası bir çerçeveye kavuşarak, tiyatro, sinema, müzik, resim, psikoloji, sosyoloji gibi alanlarla da bağ kurmuştur. (Kefeli, 2000, s.9).
“Karşılaştırmalı edebiyat” terimi 1827’den itibaren Villemain tarafından kullanılmıştır. Fransa’da karşılaştırmalı edebiyatın öncüleri Villemain, Ampere, Chasles olmuştur. (Rousseau-Pichois, 1994, s.21). Villemain 1828 yılında yayınladığı “Fransız Edebiyatı Dersleri” eserinde İngiltere ve Fransa’nın birbirine etkisini ve İtalya’daki Fransız etkisini ele almış ve bu eserin önsözünde “karşılaştırmalı edebiyat” ifadesini kullanmıştır.
Chasles, Collage de France’da verdiği derslerde birbirini karşılıklı etkileyen uluslar göstermek istemiştir. Chasles’in görüşüne göre, diğer toplumlarla entelektüel alışverişi olmayan bir toplum büyük ağdan kopmuş bir düğümdür.
Ampere ise 1826 yılından itibaren tüm şiirlerin karşılaştırmalı çalışmasını yapma girişiminde bulunur. Ona göre eğer edebiyat bir bilim ise hem tarihin hem de felsefenin alanına girmelidir.
Temelleri Fransa’da atılan karşılaştırmalı edebiyatın gelişimi 1850’li yıllarda İsviçre’ye doğru kayar. 1865 yılında İsviçre Genf Üniversitesi’nde ilk Karşılaştırmalı Yazınbilim Kürsüsü kurulur.
İlk karşılaştırmalı edebiyat dergisi 1877 yılında Alman kökenli Hugo Meltzl tarafından çıkarılır.
Karşılaştırmalı edebiyatın İngiltere ve Almanya’da sesini duyurmaya başlaması bu dönemlere denk gelir. 1886 yılında “Comparative Literature” yapıtı ile Possnett karşılaştırmalı edebiyatın İngiltere’de geniş bir çalışma alanına ulaşmasını sağlar.(Sakallı, 2006, s.23).
Karşılaştırmalı edebiyatın bilim olarak anılması ise Joseph Texte ve Paul Bertz’in doktora tezleri sayesinde olur. Betz Zürih’te, Texte ise Lyon’da Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi alanında profesör olarak görev yaparlar.
Amerika’da ise 19. Yüzyıl sonlarına doğru tanınmaya başlanan karşılaştırmalı edebiyat ilk olarak Harvard Üniversitesi’nde bölüm olarak kurulur. (Rousseau-Pichois, 1994, s.28; Sakallı, 2006, s. 25).
Ekoller
Fransız Ekolü
Paul Van Tieghem
Van Tieghem karşılaştırmalı edebiyatın alanını çeşitli edebiyatların ürünlerini aralarındaki ilişkileri incelemek olarak belirler. Bu çalışmaları üç başlık altında toplar: Batı edebiyatının Yunan-Latin edebiyatı ile ilişkisi, çağdaş edebiyatların eskilerden aldıkları, Çağdaş edebiyatların kendi aralarındaki ilişkiler. Asıl üzerinde durduğu konu ise sonuncudur. (Enginün, 1992, s.16).
Ekolün Van Tieghem’in katkısı ile belirlenmiş en önemli özelliği Edebiyatlar arasındaki ilişkiyi “tesir” araştırması kapsamında ele almasıdır.
Van Tieghem dilsel ve siyasal sınırlar çerçevesinde bir etkile(n)meden söz eder. Dilsel sınırların aşılmasında üç öğe rol oynar; yazar, yapıt ve düşünce. Bu üç öğe “gönderen”dir. Gönderenin karşısında ise yazar, yapıt ya da yapıtın bir bölümü, bir düşünce, duygu vardır. Bunlar “alımlayan”lardır. Dilsel sınırlar bir aracı yardımıyla aşılır. Bu aracılar birey, çeviri eser ya da özgün eserin taklidi olabilir. Bunlar da “taşıyıcı”lardır. Van Tieghem karşılaştırmalı edebiyatın alanını gönderen-alımlayan-taşıyan olarak daraltır.
Bu alanda yapılacak olan çalışmada edebi ilişkiyi meydana getiren üç öğenin gelişimi, metne etkisi, sınırları belirlenebilsin diye hepsinin birbirinden bağımsız ele alınması gerektiğini savunur.
Etki araştırmasında toplumsal-tarihsel olayların, edebi toplulukların yanı sıra aracıların önemine dikkat çeken Van Tieghem bu konuda şu örneği vermiştir: “Fransa’da 1769’da Le Tourneur, Young’ın “Geceler” adlı eserini kötü bir şekilde çevirir. Bu kötü tercüme İtalya ve İspanya’da esas metnin yerini tutar ve meşhur olur.” (Enginün, 1992, s.15).
Van Tieghem, komparatistik araştırmacısının, araştıracağı yapıtın dilini bilmesinin yanı sıra o yapıtın ait olduğu edebiyatın genel düşünce dünyasına, başlıca yazarlarına, biçem ve üslup özelliklerine de belli ölçüde hakim olmalıdır.
Jean Marrie Carre
Carre, karşılaştırmalı edebiyatın bir benzerlik ve farklılık araştırması, edebiyat eleştirisi, edebiyat karşılaştırması olmasına karşı çıkar. Ona göre karşılaştırmalı edebiyat, edebiyat tarihinin alt dalıdır. Bu doğrultuda yapılacak olan çalışmaların”etki” çalışması değil; yazarlar ve yapıtlar arasındaki gerçek ilişkiler çalışması olduğunu savunur. Bu durumu şöyle açıklar: “ Yazar ve uluslar başkalarından aldıklarında ne gibi değişiklikler yapmışlardır?” sorusunun, yapıtın veya yazarın o eserle elde ettiği başarının tarihinin ve eser hakkında halkların yorumu üzerinde durulmalıdır. Vallery’nin “başkalarından yararlanılmadığı sürece özgün olan, kendinden olan bir şey yoktur.” sözü ile de bu görüşünü desteklemiştir. (Sakallı, 2006, s.40).
Carre’nin düşüncesinin odak noktası “alımlama”dır. Bundan önceki yaklaşımlar bir ulusal edebiyatın, bir yazarın ya da yapıtın, başka bir yazardaki ya da yapıttaki etkisi üzerinde durmuştur. Bu yaklaşım bir edebiyatı etkileyen-etken konuma yerleştirirken bir diğer edebiyatı etkilenen-edilgen yapmıştır. Carre bunun önüne geçmek için yazın araştırmalarında alımlayan ve alımlanan üzerinde durulması gerektiğini savunur.
Alımlama noktasında ise bir ulusun başka uluslar, edebiyatlar, kültürler hakkındaki olumlu-olumsuz düşünceleri birer imgeyi meydana getirir. Dolaylı olarak alımlama yöntemi ile imgebilim araştırmalarının da başlangıcı yapılmıştır denilebilir.
Amerikan Ekolü
Rene Wellek
“Bir edebi eserin bütünlüğüne önem veren Wellek, sanat eserleri sadece kaynak ve tesir değildir, der. Öyle eserler vardır ki ilk maddesi başka bir eserden alındığı halde, çok değişik bir yapıda, başka unsurlarla birleştirilmiştir. Tesir ve kaynakları ayırmaya kalkarsak eserin bütünlüğünü bozmuş oluruz. Zira bir eser, bütün unsurlarının ahenkli birleşiminden oluşmuştur.” (Enginün, 1992, s.16).
Bu görüşleriyle Wellek, Van Tieghem’in “etki” araştırması savına ve edebiyatı, genel edebiyat- karşılaştırmalı edebiyat olarak ayrımlamasına karşı çıkmaktadır. Karşılaştırmalı edebiyatın ve genel edebiyatın ortak objesi edebiyattır. Bu iki edebiyat arasını sınırlarla ayırmak, karşılaştırmalı edebiyatının alanının sadece “etki” araştırması olduğunu iddia etmek Wellek’e göre “karşılaştırmalı edebiyat bilimini edebiyatlar arası dış ticarete indirgemektir.” (Aytaç, 2003, s.77).
Wellek, Carre’nin görüşlerine karşı da eleştirel bir tutum sergiler. Carre’nin alımlama yönteminin, çalışmayı genel edebiyattan uzaklaştırıp; komparatistiği karşılaştırmalı sosyal psikoloji alanına iteceği görüşündedir. (Aytaç, 2003, s.75; Sakallı, 2006, s.44).
Wellek tüm bu görüşleriyle bir yöntem belirlemekten ziyade alanın sınırlarını tanımlamak çabasına girişmiştir. Genel görüşlerinde Fransız komparatistlerin edebiyat dışındaki; psikoloji, sosyoloji, siyaset, tarih gibi alanlara yöneliminin edebiyat biliminin alanını fazla genişletmesinden şikayetçidir. Bu fikirleriyle ciddi tartışmalara yol açmıştır. Zira komparatistiğin doğuşundan itibaren diğer disiplinlerden yararlanma genel eğilim olmuş, Wellek ise bu eğilime devrim niteliğinde fikirlerle set çekmiştir. Böylece farklı iki ekolün varlığı somutlaşmıştır. Ancak iki ekolün de ortak noktası, karşılaştırma çalışmalarında en az iki farklı ulusun edebiyatının ele alınmasıdır. (Aytaç, 2003, s. 84).
Marksist Ekol
1960’lı yıllar itibariyle ulusal edebiyatlar arasındaki etkileşim; edebi, kültürel, tarihsel bağlamda daha tutarlı ve yöntemli araştırmalarla ortaya konmaya çalışılır. Düzenlenen kongreler, sempozyumlar, yapılan bilimsel çalışmalar ile Fransız ve Amerikan ekollerinin karşıtlığı sonucunda doğan kriz ortamının aşılması hedeflenir. Bu yıllarda komparatistik Rusya ve Doğu Blok’u ülkelerinde de araştırılmaya başlanır.
Zirmunski
Karşılaştırma ile ortaya çıkan benzerlik ve farkların açıklamasının tarihte, edebiyat dışı alanlarda olduğunu savunur. Karşılaştırmalı edebiyatta farklı ulusların araştırılmasında belirleyici olanın toplumsal ve tarihsel gelişmelerdeki birlik olduğunu düşünür. Bu birliğin ise uluslararası edebiyat akımları ile sağlandığı fikrindedir. “Yazın akımları, belli bir zaman diliminde, belli yazınlarda oluşan ve birbirini izleyen benzer gelenek, yapı veya tür olatak tanımlanır. Her yazınsal akım, belli tarihsel gelişmelerin belirleyiciliğinde oluşur.” (Sakallı, 2006, s.69).
Zirmunski Avrupa uluslarında Rönesans, barok, klasizm, romatizm, realizm ve natüralizm akımlarının birbirini izlediğini söyler. Bu benzerliğin tesadüf olmadığını, benzer toplumsal koşulların ve tarihselliğin bir sonucu olduğunu savunur.
Zirmunski’nin görüşleri birçok Marksist kuramcı tarafından konuyu basite indirgeme olarak nitelendirilmiş ve rağbet görmemiştir. (Aytaç, 2003, s.72).
Karşılaştırmalı Edebiyat Biliminde Yöntem
Bu alandaki çalışmalarda yaygın olarak “ortak konu” ya da “motif” ağırlık kazanmıştır. Ortak konular ulus, dil, kültür fark etmeksizin tüm yazarların ele alıp işlediği beylik konulardır. Motif ise eserdeki konu birimidir.
Ortak konu ya da motif en az iki farklı ulusa ait yapıtta tespit edilmelidir. Araştırıcının bu aşamadan sonra izleyeceği yol ise bu iki farklı yazarın ortak konu ya da motifi “nasıl” işlediğini belirlemektir. Araştırmanın girişinde ortak konu ya da motif açıklanmalı, bu sonuca nasıl varıldığı aydınlatılmalıdır. Araştırmanın sağlıklı bir zemine oturması ve disiplinli bir çalışma sağlanması amacıyla mutlaka inceleme yöntemi belirlenmeli ve bu yöntem doğrultusunda ortak konu, motifler tek tek incelenmeli, benzer, farklı yönler ele alınmalı, gerekirse bu benzerlik ve farklılıkların çıkış noktaları saptanmalıdır. Örneğin iki eser farklı edebiyat dönemlerine aitse, yapıtların özlerinde barındırdıkları düşünce ya da edebi akım belirtilmelidir.
İnceleme Yöntemleri*
1. Pozitivist İnceleme: Edebi eserin öncelikle yazarının hayat hikayesine bağlı, hayat hikayesinin ürünü olduğuna inanıp hayat-eser ilişkisini keşfetmek amacını taşır.
2. Psikanalitik İnceleme: Edebi eserin öncelikle yazarının bilinçaltı psikolojisiyle ilişkili olduğu görüşüyle çalışır. Çıkış noktası Freud’dur.
3. Marksist İnceleme: Edebi eserin yazarının ait olduğu sınıf ve yaşadığı toplumun üretim ilişkilerine dayandığı görüşünden yola çıkılarak inceleme yapılır.
*Bu bölüm Gürsel Aytaç’ın Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi eserinden alınmıştır.
4. Feminist İnceleme: Edebiyat eserindeki kadın ve erkeğin konumu üzerinden araştırma yapılır. Kadın duyarlılığının üslup üzerindeki etkisi odak alınır.
5. Hesaplamacı İnceleme: Yazarın edebi eserde başka eserlerle hesaplaştığı varsayılarak; bu metinler arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılır.
6. Dilbilimsel İnceleme: edebi eserin ait olduğu dilsel sistemi bağlamında araştırılır.
7. Okuyucuya Yönelik İnceleme: Okuyucu psikolojisinin, eserin hitap ettiği kitlenin beklentisinin odak noktası olduğu bir inceleme türüdür.
8. Felsefeye Dayalı İnceleme: Felsefi bir ekol benimsenerek esere bu yönden yaklaşılmaktadır.
9. Metne Bağlı İnceleme: Edebi eseri bir metin olarak ele alıp öz ve biçim bakımından irdeler. Öz, eserin içeriği, anlattığı konudur. Biçim araştırmasında ise esas alınan “nasıl” sorusudur.
10. Yapısalcı İnceleme: Özne, nesne, gönderici, alıcı gibi dört öğe üzerinden yürütülen bir inceleme yöntemi.
11. Yorumlayıcı İnceleme: Eser, yazarın bilinçsiz eğilimi sonucu oluşmuştur, bu eğilimin yorumlanarak ortaya çıkarılması söz konusudur.
12. Alımlama Estetiği: Eser okuyucunun algılamasına dayanır.
13. Çoğulcu İnceleme: Ağırlık noktası birden fazla olan yapıtlarda araştırmanın tek yöntemle sınırlanıp kısır kalmasını önlemek için birden fazla yöntem kullanımına açıktır.
Sömürge Sonrası Edebiyat
Bu edebiyat kuramı Said, Spivak ve Bhabba tarafından 1970’lerden bu yana Amerika ve İngiltere’de oluşturulmuştur. (bkz. Ülsever, 2005). İlke olarak eski sömürge ile eski sömürgeci arasındaki ilişkiyi ele alır. Eski sömürge uluslarında sömürgecinin dilinde ortaya konmuş eser nitelik ve nicelik bakımından incelenir. Bu tür bir inceleme genel edebiyat bilgisinin yanı sıra eserin yazıldığı dilin kültürü ve ait olduğu ulusun kültürü hakkında geniş bilgiye sahip olmak gerekir.
Postkolonializm terimi bir karşılaştırmalı edebiyat bilimcisi olan E. Said tarafından belirginlik kazanmıştır. Doğu bilimi araştırmaları sonucunda tespit ettiği önemli nokta; Avrupalıların kendi batılı kimliklerini daha üstün göstermek amacıyla aşağılayıcı bir doğulu imajı çizmişler, kendilerinden coğrafya ve kültürleri dışında kalanlara “öteki” gözüyle bakmışlardır.
Sömürge ulusların bağımsızlıklarını kazanması ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ve Amerika’ya yapılan göçler sonucunda dünyanın farklı bölgelerindeki dil ve edebiyatların farkına varılmaya başlanmıştır. Bu yönüyle sömürge sonrası edebiyat, karşılaştırmalı edebiyata geniş bir çalışma sahası kazandırmıştır.
İmgebilim-Karşılaştırmalı Edebiyat İlişkisi
İmge kelime anlamı olarak resim, görüntü, fikir, kavram, izlenim anlamlarına gelmektedir. Kelime anlamı dışında imge, bir halkın ya da bir grubun başka bir ya da daha fazla halk ya da grup hakkındaki, soyut ve somut tüm fikir, hayal ve yargılarını içeren, gücünü toplumsal bellekten alan ve sosyo-kültürel yansımaları bulunan bir düşünme biçimi olarak tanımlanabilir.
İmge çalışmalarındaki temel hedef, toplumsal ve kültürel olayların, sanata, edebiyata ve düşünce sistemlerine yansımasını araştırmaktır. (Ulağlı,2006). Edebiyattaki yansımasına baktığımızda ise yazar, eserindeki imgeler aracılığıyla okuruna, ele aldığı toplumun sosyal, kültürel ve siyasal yaşamı hakkında bir tablo sunar. Bir edebiyat eseri yalnızca ait olduğu toplumun yapısını değil; toplumsal, bireysel, tarihsel, sosyolojik ve psikolojik kalıp yargıların dışavurumudur. Bu kalıp yargılar yazarın kullandığı imgeler aracılığıyla edebiyat eserine aktarılmaktadır.
Komparatistiğin imgebilimle ilişkisi, imge çalışmalarının edebiyat alanındaki sözü edilen etkisi noktasında ortaya çıkar. İmge araştırmaları aynı zamanda yazarların başka ulus edebiyatları hakkındaki görüşlerini de ortaya çıkarmakta; bu yolla yapılacak olan karşılaştırma çalışmasına katkı sağlamaktadır.
“Bir yazar gerçekten tipik örnek özelliği taşıyor ve ülkesinin edebiyatı ve kamuoyu üzerinde gerçekten bir etki bırakabiliyorsa, bu yazarın yabancı bir ülke hakkındaki şahsi tecrübelerine, ilişkilerine, okuduğu şeylere göre meydana getirdiği imajın incelenmesi, çok ilginç sonuçlar doğuracaktır.” (Rousseau-Pichois, 1994, s.96).
Tematoloji
Farklı ulus edebiyatlarında edebiyat var olduğundan beri işlenen bazı ortak tema ve motifler vardır. Tematolojinin amacı bu temalara ve motiflere ulaşmaktır. Ortak bir motif-tema bulma amacı neticesinde tematoloji çalışması için en az iki farklı ulusun yapıtının incelenmesi gerekmektedir. Bu gereklilik de komparatistik-tematoloji ilişkisini ortaya çıkartmaktadır. Rousseau-Pichois(1994) eserlerinde tematolojiyi alt başlıklara ayırmışlar ve bu konudaki çalışmaların ve kaynakların azlığından yakınmışlardır. Onlara göre yazarın anlayışı ile yaşadığı toplum, toplumun gelenek-görenekleri ve yazarın sahip olduğu üslup arasında hayati bir bağ vardır. Bu bağlamda tema biraz da kullanıldığı toplumun yansıtıcısıdır.
“Karşılaştırmalı edebiyat, eserleri, milliyetlerine bakmaksızın, sebep-sonuç ilişkisinden uzak akrabalık ilişkilerine, en umulmadık yakınlarına giderek yeniden gruplandırmaya imkan sağlayan her türlü tema ya da motifi kabul eder.” (Rousseau-Pichois, 1994, s.161). İkili zaman içinde kullanılagelmiş tema-motifleri belli bir sistem içinde tarif etmeye çalışmıştır. İlk olarak motifleri düşsel ve gerçek olarak ikiye ayırmışlardır. Düşsel motiflerde masal türünün birçok örneğinde karşımıza çıkan peri, hortlak ve hayaletler söz konusudur. Bu motiflerin ustalıkla işlendiği Binbir Gece Masalları’nın başarısı, onun hem yapıt hem de tür olarak batı edebiyatı geleneğince benimsenmesini sağlamış, belki de masalın fantastik unsurları fantastik edebiyatın doğuşunun temellerini atmıştır.
Efsaneler, mitolojik karakterlerde düşsel temalara örnek gösterilebilir. Hercule, Apollon, Prometheus gibi birçok mitolojik kahraman yüzyıllardır dünya edebiyatına konu olmaktadır.
Gerçek temalara örnek olarak ise psikolojik-sosyal tipler ve edebi-tarihi kişilikler gösterilmiştir. Asosyal, cimri, kumarbaz, sadist, yabancı gibi kişilik tiplerinin yanı sıra aile ilişkileri içinde dikkati çeken üvey anne, üvey baba, piç, düşman kardeşler gibi temalar psikolojik-sosyal tiplerdir.
Sezar, İskender, Napolyon, Kleopatra gibi yaşamış şahsiyetler de birçok eserde işlenmiş hala da işlenmektedir.
Gezi Yazıları
“Başka bir zamanda ve farklı bir mekandaki insanların yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini, düşüncelerini yansıtan seyahat eserleri coğrafi, tarihi, aynı zamanda da sosyal ve kültürel bir değişimi ifade eden kaynaklardır.” (Kefeli, 2000, s.20).
Yabancı kültürlerle iletişim sağlayabilmenin en temel ve dolaysız yolu, o kültürü bulunduğu yerde keşfetmek, yani seyahat etmektir. Yüzlerce yıldır insanlar gezip gördükleri yerleri, tanıştıkları yeni kültürleri yazma ihtiyacı hissetmiş, bu yolla da gezi yazıları, seyahatnameler tür olarak edebiyatta yerini almıştır.
Gezi yazıları yabancı kültürü, o kültürün toplumsal yapısını hatta edebi özelliklerini yansıtması bakımından karşılaştırmalı edebiyata kaynak teşkil etmektedir.
Ancak Yunan-Latin kültüründe gezgin, yalancı olarak nitelendirilir. Bu noktadan hareket ederek gezi yazılarının hepsinde olmasa da bazı örneklerinde gerçek ile kurmaca iç içe geçmektedir.
Karşılaştırmalı edebiyata konu oluşturan edebiyat kurmaca eserlerin bir bütünüdür. Dolayısıyla seyahat yazılarının gerçek ya da kurmaca olması, bu yazıların karşılaştırmalı edebiyat alanında incelenmesini etkilememektedir.
Kefeli seyahat yazılarını iki başlığa ayırmıştır:
1- Hac yolculuğu
2- Keşifler ve turistik seyahatler
Gerek İslamiyet’te gerekse Hristiyanlıkta, dini bir gereklilik, huzura ulaşma yolu olarak hac yolculukları gerçekleştirilmiştir.
18. yüzyıl sonu ve 20. Yüzyılda seyahat yazılarının daha çok diplomatları kaleminden çıktığı gözlemlenmiştir. Dünya savaşları arasındaki dönemde ise gezi yazıları daha çok gazetecilerin röportajları, anıları ve izlenimlerinden oluşmaktadır.
Karşılaştırmalı Edebiyat Edebi Çeviri İlişkisi
20. yüzyılın başlarında gelişim göstermeye başlayan Karşılaştırmalı edebiyatın ilk çalışmaları oldukça tutucudur. Fransız kuramcılar Tieghem ve Baldensberger eserlerin özgün dilleri üzerinden bir karşılaştırma yapılmasını ve eş zamanlı bir çalışmayı ön görmüşler. Yani bu durumda birbirinden farklı tarihlerde yazılmış eserler arasında karşılaştırma yapılamıyordu. Bunun yanı sıra sadece Almanca ve Fransızca eserlerin karşılaştırılması uygun görülüyordu. Var olan bu dar çerçevede karşılaştırma yapacak eser bulmak, bulunan bu eserlerin özgün dillerinden okunarak anlaşılabilmesi ve bu eserlerin tarihlerinin birbirlerine yakın olması gibi güçlüklerin karşılaştırmalı edebiyatın alanını epey daralttığı söylenebilir.
Halbuki karşılaştırmalı edebiyat gelişim sürecinde “uluslarüstü” ve “kültürlerarası” bir tutumu benimsemiştir. Bu anlamda farklı ulusların, kültürlerin, devletlerin edebiyatları karşılaştırılabilir olmuştur ve karşılaştırmalı edebiyat çok geniş bir çalışma sahasına ulaşmıştır.
Farklı kültürlerin ve ulusların söz konusu olmasıyla birlikte bu ulusların ve kültürlerin dillerini anlama ve bu dillerde yazılmış eserleri anlamlandırma sorunu ortaya çıkmıştır. Bu sorunun tek çözümü de edebi çeviri etkinliğidir. Edebi çevirinin katkısı ile özgün dil üzerinde karşılaştırma engeli ortadan kaldırılmış, yabancı dillerde yazılmış eserler erek kültüre kazandırılmıştır. Bunun sonucunda erek kültür tarafından, birçok dilsel unsur, kültür öğesi, farklı yazarlar, edebiyatlar ve yazınsal türler tanınmıştır.
Çeviri çalışmalarının artması ile birlikte çevirinin, kaynak-odaklı ya da erek-odaklı olması gerektiği konusunda tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu iki ayrı görüş karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarını da etkilemiştir. Özgün dilden değil de çeviri eserden yapılan karşılaştırma çalışmalarında, özgün eserin ait olduğu kültürün, dilsel öğelerinin, anlatım tekniklerinin, yazarın üslubunun araştırmacı tarafından anlaşılabilmesi çok önemlidir. Kaynak-odaklı çeviriyi göz önüne aldığımızda, bu yaklaşımda birebir çeviri anlayışı hakimdir. Bu durum her ne kadar çevirinin, kaynak kültürü yansıtmasında başarılı olsa da erek kültürü yok saydığı için bazı sorunları beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan biri de özgün metne sadık kalma zorunluluğudur. Sadık çeviri erek kültürde eserin anlamlandırılmasını zorlaştırmıştır. Erek-odaklı çeviride ise yerlileştirme sorunu ortaya çıkmıştır. Kaynak kültür göz ardı edilerek yapılan bu çeviriler eserin özgünlüğünü sekteye uğratmıştır. (Ülsever, 2005).
KAYNAKÇA
Aytaç, G. (2003). Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi. İstanbul: Say Yayınları.
Enginün, İ. (1992). Mukayeseli Edebiyat. İstanbul: Dergah Yayınları.
Kefeli, E. (2000). Karşılaştırmalı Edebiyat İncelemeleri. İstanbul: Kitabevi.
Rousséau A.-M., Pichois Cl. (1994). Karşılaştırmalı Edebiyat. (çev. M. Yazgan). İstanbul: M.E.B.
Sakallı, C. (2006). Karşılaştırmalı Yazınbilim ve Yazınlararasılık/Sanatlararasılık Üzerine. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Ulağlı, S. (2006). İmgebilim “Öteki”nin Bilimine Giriş. Ankara: Sinemis Yayıncılık.
Ülsever, Ş. (2005). Karşılaştırmalı Edebiyat ve Edebi Çeviri. Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Yayınları.
Merhaba, yazınız ödevimde oldukça yardımcı oldu teşekkürler. Kaynakça göstermek istiyorum fakat yazarın adını göremedim, yardımcı olursanız sevinirim.
YanıtlaSil